Büyük Türk Tarihi - Bölüm 1 Bozkırlarda İlk İzler

Türkiyat - 2.545 izlenme

Yüklenme Tarihi: 05 Ocak 2016 - 02:30

Türkler Belgeseli Eğitim Bilişim Ağı (EBA)´nda bölümler halinde yayımlandı. Geçmişten günümüze Türk milletinin varoluş öyküsünü anlatan bu müthiş tarihi belgeselimizde Türklerin Sümerlerden mi yoksa Mete han yada İskitlerden mi geldi tıp, bilim dil ve daha birçok alanda ne çalışmalarda bulunmuşlardır....

Türk yaşayışı, düşünce tarzı, inançları, dünya görüşü, örf ve adetleri bozkır kültürünün izlerini taşımaktadır ve Türk tarihinin ilk zamanları, daha ziyade Asya ile Avrupa bozkırlarında geçmiştir.
Bozkırlar, otlakları ile besiciliğe elverişli, kuru tarıma imkan verecek ölçüde rutubetli yüksek yaylalardır. Fakat tarihi bir kültürün meydana gelmesi için coğrafi şartlar ve iklim yeterli değildir. İnsan unsuru da önemli rol oynar.

Bozkır kültürünü göçebe kültür ile karıştırmamak gerekir. Bozkır (kültürü) at ve demir üzerinde kurulmuştur. Göçebelerin hayatında ise at birinci planda görülmez. Demire ise pek çok göçebe kavim kültüründe rastlanmaz.

Bugün Batılı bilim adamları da bozkır kültürünün ilk Türkler tarafından ortaya konduğunu kabul eder. Tarıma değil, besiciliğe elverişli olan bozkır sayesinde Türkler o devrin sürat aracı olarak atı evcilleştirmiş, hayvan yetiştirmiş, ata binen ilk kavim olmuştur.

Bozkır kültürü daha kuruluş günlerinden başlayarak yerleşik kültürden ayrılıklar göstermekte idi.

1. Yerleşik kültürlerde, iktisadi açıdan, köylü yalnız kendi ailesine yetecek kadar toprak parçası ile ilgilenirken, bozkır insanı yüzbinlerce hayvanın dağıldığı geniş otlakları düşünmek zorundaydı.

2. Yerleşik kültürde insanın dünyası sadece evi ve tarlası idi fakat yeni otlaklar için bir iklimden diğerine koşan bozkırlının tecrübesi artmış, ufku genişlemişti.

3. Yerleşik kültürdeki hareketsiz sakin hayata karşılık bozkır kültüründe canlılık vardı. Kalabalık sürüleri uzak otlaklara sevk etmek, hastalıklardan korumak, su için mücadele etmek, sürü ve sahiplerinin emniyetini sağlamak hep tecrübe isteyen işlerdi. İlerleyen dönemlerde sürü sahipleri daha iyi korunabilmek, düşmanlara karşı daha kuvvetli olmak amacıyla birleşmeye başladılar ve bu topluluklar gittikçe büyüyerek devlet teşkilatına kadar ulaştılar.

4. Yerleşik kültürün ilk zamanlarında daha ziyade "aile içi haklar" yürürlükteyken bozkır insanı, mücadeleci ve savaşçı nüfus ile toplulukların bir arada huzurlu yaşayabilmeleri için, karşılıklı saygı, sevgi, anlayış içinde bir hak ve adalet düzenine inanıyordu. Böylece hukuki bir düzen doğmuştur.

DEVLET YÖNETİMİ

Türklerin en belirgin özelliklerinden birisi teşkilatçılık yetenekleridir. Bu yüzden tarih boyunca yıkılan bir Türk devletinin yerine, hemen yeni bir Türk devleti kurulmuştur. Bunda Türklerin bağımsızlığa olan tutkuları da rol oynamıştır. Dünyada geçmişten günümüze kadar sürekli olarak bir veya birkaç Türk devleti var olmuştur. Bu sebeple Türk tarihi bütünlük içinde devam etmiştir. Türk hükümdarları ve yöneticileri "devlet halk için vardır" prensibi ile hareket etmişlerdir.

Türkler, ülkeye uluş demişlerdir. Ülke; bağımsız bir devletin, bütün hak ve yetkilerini kesin şekilde kullandığı, sınırları belirli coğrafi sahadır. Toprağı (ülkesi) olmayan bir milleti ve devleti düşünmek söz konusu değildir.

Mete Han, kendisinden çorak da olsa küçük bir toprak parçasını isteyen Tung-hular'a çok kızmış, "Toprak devletin malı ve köküdür, milletin malıdır." cevabını vermiştir. Millete ait toprağı başkasına vermeye yetkili olmadığını belirterek Tung-hulara savaş açmıştı. Türklerde ülke, millet malı olarak daima korunmuştur. Türk halkı bağımsızlığına düşkün, vatanına bağlıydı. Sadece bağımsız yaşadığı toprağı vatan sayıyordu. Dolayısıyla ülke (vatan) anlayışı, siyasi bağımsızlık fikri ile beraber yürüyordu. Türkler, siyasi bağımsızlıkları olmadığı zaman topraklarını kolayca terkedebiliyorlardı.

EGEMENLİK (Hakimiyet - Hükümranlık)
Egemenlik; devletin emretme, hak, yetki ve kudretine sahip olmasıdır. Bir başka deyişle, devletin siyasi otoritesinin kaynağıdır. Devlet kurulduğunda egemenlik gücü, devlete ait askeri, idari ve siyasi kurumlar aracılığı ile yürütülmektedir.
Belgeler, Türk egemenlik anlayışının "karizmatik" anlayış olduğunu göstermektedir. Türk hükümdarlarına devleti idare hakkının Tanrı tarafından verildiğine inanılmıştır. Tanrı vergisi kabul edilen siyasi iktidar "kut" kavramı ile ifade edilmiştir. Hükümdarın şahsı ve ailesi "kut"lu kabul edilmiştir. Yani siyasi iktidar hakkı, diğer insanlar arasından seçilmiş hükümdara ve ailesine verilmiştir. Kut kavramı bir bakıma ilahi seçkinliğin ifadesidir
Reklam