Açıklama
Yükleyen: yakartepe
Yüklenme Tarihi: 02 Ocak 2015 - 16:01
Türküleri Bağlama ve Piyano Tuşları ile Hiç Dinlediniz mi?
Genç Piyanist Güneş Yakartepe, " Çalın Davulları Çaydan Aşağıya " Türküsünü Piyano Armoni Notasını Yazdı, Çok Sesli Armoni ile Piyano Çaldı ve Söyledi.
Bağlama Üstadımız ve Solist; ECE YILDIRIM Sesi ile Ona Eşlik Etti.
Türk Halk Türkü Bağlama Sazı ve Piyano Serisi: 3
Çok Sevilen Rumeli Türküleri Piyano ile Nasıl Bulacaksınız?
Kıymetli Eleştirileri ve Yorumları Merak ile Bekliyorum.
Lütfen Yazarak ve Beğenerek Bana Güç Verin
Çalın Davulları 2 (Selanik)
Çalın davulları çaydan aşaya (Aman)
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşaya
Koyun sularımı kazan dolunca (Aman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Selanik içinde selam okunur (Aman)
Selamın sedası bre dostlar cana dokunur
Gelin olanlara kına yakılır (Aman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Selanik Selanik viran olasın (Aman)
Taşını topracını seller alsın
Sen de benim gibi yarsiz kalasın (Aman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
Hüseyin Yaltırık Rumeli
Hüseyin Yaltırık tarafından arşivimize gönderildi. İki şekilde de yayınlamayı uygun gördük.
Türkünün Hikayesi
Nedir suçu o eski şehrin ki adına yakılan türküler "Selanik Selanik, ıssız kalasın..." diye bir ilenmeyle başlar. Bir şehir için dile getirilebilecek en büyük beddua ıssız kalmasını istemek olmaz mı? Belki bu yüzden terk edip gitti o şehri şenlendiren feraceli kadınlar, kırmızı fesli, kaytan bıyıklı kumral delikanlılar... Bu türküyü söyleyenin ahı tuttu belki de Selanik'i; Saatli Selimpaşa Camii'nin cemaati dağıldı, bezirganlar Hamzabey bedestenini boşalttı, Islahhane hamamının kurnalarından kaynar sular akmaz oldu, Alaca İmareti yıkılıp gitti, İkilüleli tekkesindeki zikir sesleri kesildi. Bu türkünün ilenciyle asırlık çınarlar devrildi, suyu soğuk çeşmeler kurudu, cumbalı evlerin kafesli pencerelerindeki utangaç kızlar kayboldu. Baldıranlar sardı o güzel şehrin bahçelerini, bağlarını, bir asra yakındır ki Selanik yarsız kaldı, Türkçesiz kaldı, Türksüz kaldı...
Niye başka şehirler gibi övülmez türkülerde Selanik?
Oysa alabildiğine göz alıcı, alabildiğine çekici, alabildiğine sevgiliydi bir zamanlar.
Varda Vadisinin ağzında Kolkidike ve Olimpos dağları arasına kurulu Selanik, rengin her çeşidini
Rüstem Aga'nın malını mülkünü bilenler Fitnat'a eş olmak için can atıyorlardı. Her gün kapısını aşındırıyordu görücüye gelenler ama kıyamıyordu Rüstem Aga kızına. İstemeye gelenlere "vakti var" dedirtiyordu. "Fitnat feraceye gireli kaç gün oldu daha. Çocukluğuna doysun, babasının yüreğine esenlik olsun." Zamanı gelince o da bulurdu evini ocağını. Diğer evlatları evlenip yuva kurmuştu ve bir Fitnat kalmıştı konakta. Akşam evine döndüğünde o karşılıyordu babasını, yüzünde gülücüklerle sarılıyordu boynuna boğazına, sırtından ceketini alıyor, sıcak su ibriğini hazırlıyordu abdest için.
barındıran bir çiçek tarhı gibi iken, çarşısında, pazarında, bedesteninde envai çeşit lisan dillenirken, körfezinde küfürbaz Rum kayıkçılar siya siya seyrederken, akşam saatleri esmer tenli dertsiz Çingene kadınları yollarda çiçek dağıtırken, Pomak'ı, Yahudi'si, Avdeti'si, Rum'u, Ermeni'si, Arnavud'u, Türk'ü, birlikte yaşamaktan gocunmaz iken,
Selanik bizim iken, biz Selanikli iken...
Şehrin eski merkezinde, Türklerin Hortacı Süleyman Efendi dedikleri camii civarında, Rumların Hortacıdes dedikleri semtin Şadırvan mahallesine bakan yönünde zaptiye binası yakınlarında çeşit çeşit kumaşla dolu büyük bir manifatura dükkanının sahibiydi Rendalı Rüstem Aga. Selanik'in tamamen Türk olan mahallesiydi buralar. Karşıdan Susam değirmeninin ve derviş tekkesinin koca kapıları görünürdü.
Belindeki on iki kat Tarablus kuşağından gümüş sat kösteği sarkan pala bıyıklı, esmerce bir yörük esnaftı Rüstem Aga. Selanik'in hanımları onun dükkanındaki kumaşlarla giyinirdi. Dallı güllü basmalar, ağır kadifeler, Şam işi ipekliler, Selanik dokumaları zarif elbiseler, renk renk feraceler olup salınırdı Rumeli kızlarının sırtında.
Üç beş delikanlı dükkanın içinde sağa sola koşturup müşteriyle ilgilenirken o, Hortacı Camii'nin önündeki asmalı sokak kahvesinde, sulanıp serinletilmiş bir çınar gölgesinde elma kokulu nargilesini fokurdatır, bol köpüklü şekersiz kahvesini yudumlayıp otururdu.
Ah Selanik, ne güzeldi çınar altlarına yerleştirilmiş taburelerden oluşan kahve köşeleri varken.
Dağına göre kış verirmiş Yaradan. Rüstem Aga gözü gönlü tok, işi tıkırında, koca konağı dolum dolum bir esnaftı. Kaç kişi karın doyuruyordu kapısında. Atlarına bakanlar, aşını kaynatanlar, Nasıriç taraflarındaki çiftliğini çekip çevirenler, dükkanı işletenler... Geçimden yana derdi yoktu Rüstem Aga'nın ama ne çare ki ezelden böyle koymuşlar kuralı; zemheri ayında gül bulunur da başı dertsiz kul bulunmaz alemde. Rüstem Aga'nın da içini kemiren bir kuruntu vardı nicedir. İyi hoş, çift çubuk, ev bark, dükkan kiler vardı ama ne olacaktı yarın? Selanik'in sayılı esnafından Rüstem Aga'nın bir oğulcuğu yoktu yazık. Bunca mala bakacak, kendisinden sonra ocağını tüttürecek, soyunu sürdürecek bir erkek evlat vermemişti Hak Teala bu kuluna. Üç kere evlenmiş, beş kız sahibi olmuştu, işte yaşı altmışa dayanmış fakat erkek evlat görmemişti kucağı. Nargilenin hoş kokusuna kendisini bırakınca bu düşünceler içinde boğulup gidiyordu. Çark gibi dönen düzeni boş geliyordu gözüne, eşin dostun içine girip dünya dertlerini laflarken diline takılıp kalıyordu bir şeyler. Ne olurdu bir erkek evladı olsa da huzurla yumsa gözlerini şu dünyaya. Adına hayır hasenat yapıp soyunu sopunu sürdürseydi. Haktan gelene rıza göstermek, nimete şükür etmek öğretilmişti ona. Sabah namazı vakti çıkıp çalışanları kontrol etmekle geçerdi günleri. Kazanç bol, düzen iyi de kafasında bir tek oğul endişesi...
En küçük kızı on altısına yeni girmişti daha. Güleç yüzlü, gözleri tütün rengi, dişleri sedeften daha parlak, gamzesi can alıcı ok temreni gibi, perçemleri ak kağıda benzer yüzüne yol yol dökülen bir dilber. Başı mavi yazmayla sıkmalı, elleri bir bebek eli gibi beyaz ve küçücek...
Adı Fitnat...
-Ben de Fitnat'ın anasını baba evinden ayırıp getirdiydim. Bu dünyanın düzeni böyle, edersin bulursun, diye şaka yaptı ve ekledi. Kaderin yazdığını kullar silemez. Hayırlıysa, Hak Teala yazdıysa olur. Oğlunuzu biliriz, severiz. Lakin demem o ki kocamış bir karı kocayız biz. Bu kız evimizin şenliği, aksak ayağımızın asası. Evlenecek olursa damat bizim evimize gelsin, içimizde kalsın, kızı bizden koparmasın dileriz.
Mazganlılı ana baba birbirine bakıp baş salladı. Bu konu düşündürüyordu onları zaten. Dört erkek evlat sahibiydiler ve evlendiğinde Mehmet'i yanlarına alamazlardı. Köyde ne iş yapacak, nasıl geçinecek. Bu nedenle Rüstem Aga'nın teklifinden son derece hoşnut olup cevap verdiler.
-Niyetimiz sizinle hısım olmaktır, hasım olmak değil. Oğul bizim olduğu kadar sizindir de. Bu koca şehirde onu yanınıza alıp iş güç sahibi ettiniz, hoşnut kaldınız. Yanınıza da alabilirsiniz, bu bize şeref verir.
Fitnatcık kapı arkasında konuşmaları dinlerken sevinçten uçuyordu. Her şeyin kendi istekleri doğrultusunda bu kadar kolay gelişmesi onu şaşırtıyordu.
Usulen teklifi kızlarına götüreceklerini söyleyip yolcu ettiler gelenleri. İç güveyi alacaklarına göre beklemeye gerek yoktu. Fitnat olur verirse Rüstem Aga'nın evinde bunlar olup biterken Selanik için felaketin başlangıcıydı belki bu. Belki bu koca şehir gelecek kötü günler için kahırlanıyor, silkiniyordu.
Bu kötü günler yaşanırken iki aile tekrar bir araya gelip gün kararlaştırdılar. Mehmet zaten Rüstem Aga'nın yanında çalıştığından düğün gününü uzatmak yanlış olur, çevrede laf söz edilirdi. Üç hafta sonra temmuz ayı sonunda düğün yapılacaktı. Düğün yeri Rüstem Aga'nın Nasiriç'teki çiftliği.
İki genç her şey olup bitmiş gözüyle bakıyordu artık. Mehmet o evin çocuğuydu bundan sonra. Rüstem Aga'nın konu komşusu bu ani evlilik kararını duyduğunda yadırgamıştı gerçi. Koca tüccar kendine yakışır birini damat etmeliydi onların fikrince. Ama kimileri ocağını tüttürecek oğlu olmayan Rüstem Aga'ya hak da veriyordu. Ahir ömründe yakınında evladı gibi bileceği birine ihtiyacı vardı çünkü.
Düğün gününe bir hafta kaldı kalmadı...
95 Çal Davulu Çaydan Aşağıya Piyano Bağlama Saz Düet Piano Somut Teknikleri Aşama Eleman Or Piyano Piano Piyanist Türkü Şarkı Halk Sanat Eser Pıyano Piyanosu Piyanolar Piyona Piyanoları Grand Ana Büyük En Güzel Konser Resital Resitali Çalma Marka Metod Müzikleri Melodi Usta Master Küçük Piyanist Çocuk Parça Play Eser Armoni armonik enstrümantal fon karaoke Kadın Kız Genç Kızı Kadını Şarkıcı Solist Kuyruklu
Piyano PIYANIST Piyanist Armoni Armonik Armonisi Armonileri Akustik Akustiği Akustikleri Akustikler Ortam Ortamı Polifonik Polifoni Poli Foni Polifonisi Karaoke
Çalın Davulları Çaydan Aşağıya PİYANO BAĞLAMA Sazı Orkestra Koro Çalışma Profosyonel ATATÜRK Anlam Hazır Çok Geniş Edebiyata Sahip Eğitim Bire Bir Çay
Çalın Davulları, Çaydan Aşağıya, PİYANO BAĞLAMA,Rumeli Türküsü, Atatürk Sevdiği, Sazı Orkestra Koro Çalışma Profosyonel Anlam Hazır Çok Geniş Edebiyata Sahip Eğitim Bire Bir Çay Arama Sonuçları
Etiketler: